Almanya’nın 10 maddelik düzensiz göçle mücadele planında neler var, hükümet niçin eleştiriliyor?

Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un 10 maddelik düzensiz göçle mücadele planı, siyaset sahnesinde tartışmaları beraberinde getirirken, insan hakları örgütlerinin de tepkisine yol açtı.

İltica başvuruları reddedilenlerin ülkelerine daha hızlı geri gönderilmesini öngören plan, göç politikasında daha katı önlemleri, sığınmacıların yararlandıkları imkanların kısıtlanmasını beraberinde getirecek.

Scholz’un planında, düzensiz göçmenlerin geldikleri ülkelerle göç anlaşmalarının imzalanması öngörülürken, iltica başvurularının Avrupa Birliği (AB) dışındaki üçüncü ülkelerde ya da transit ülkelerde incelenmesi önerisi de gündeme alınıyor.

Almanya’da bir numaralı gündem

Son aylarda düzensiz göçmen sayısında büyük artış yaşanırken, eyaletler ve yerel yönetimler art arda yaptıkları açıklamalarla artık yükü kaldıramadıklarını, acil politika değişikliğine gidilmesi gerektiğini savunuyorlar.

Göçmen karşıtı aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi’nin oy oranlarını artırarak ülkedeki ikinci büyük parti konumuna gelmesi, son eyalet seçimlerinde Scholz ve koalisyon ortaklarının ciddi oy kaybı yaşaması, hükümet üzerinde baskıyı daha da artırdı.

Sonunda Sosyal Demokrat Parti (SDP) , Yeşiller Partisi ve liberal Hür Demokrat Parti’den (FDP) oluşan koalisyon hükümeti, hafta başında eyaletlerin başbakanlarıyla müzakere masasına oturdu. Taraflar, 17 saat süren ve çetin pazarlıklara sahne olduğu belirtilen müzakereler sonunda, 10 maddenin yer aldığı, 17 sayfalık bir yol haritası üzerinde mutabık kaldı.

Başbakan Scholz: Tarihi bir an yaşıyoruz

Kararları, Başbakan Olaf Scholz, Pazartesi gününü Salı’ya bağlayan gece saat 02.47’de kameralar karşısına geçerek, “Tarihi bir an yaşıyoruz” sözleriyle duyurdu.

Scholz, düzensiz göçün Almanya’yı “inkar edilemeyecek büyüklükte bir sınamayla” karşı karşıya getirdiğini, buna karşı yeni ve kararlı adımlar atacaklarını açıkladı.

Başbakan, düzensiz göçü “geri püskürtmek” için eyalet başbakanlarıyla, devletin tüm kademelerinde eşgüdüm halinde atılacak adımları kararlaştırdıklarını söyledi.

‘Ruanda modeli’ de artık masada

10 maddelik yol haritasının, hararetli tartışmalara yol açan bölümünü, “Avrupa dış sınırlarının korunması ve adil paylaşım” başlıklı ilk maddesi oluşturuyor.

Bu maddede hükümet, bundan sonra iltica başvuralarının AB dışında üçüncü ülkelerde ya da transit ülkelerde yapılıp yapılamayacağına dair gerekli incelemeyi yapma vaadinde bulunuyor. Bu konuda, Cenevre Mülteci Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygunluğun araştırılacağı belirtiliyor.

Muhafazakarların iktidarda olduğu bazı eyaletler, göçmenlerin Almanya’da değil AB dışındaki üçüncü ülkelerde ya da transit ülkelerde oluşturulacak merkezlerde iltica başvurularını yapmalarını, sadece kabul edilenlerin ülkeye getirilmesini öneriyor.

Bazı siyasetçiler de, bu formülün yaşama geçirilmesi durumunda, göçmenlerin denizdeki tehlikeli geçişlerden vazgeçeceklerini, ölümlerin azalacağını savunuyor.

Ancak özellikle Yeşiller Partisi’nden, bunun İngiltere’nin yasa dışı yollarla gelen sığınmacıların Ruanda’ya gönderilmesi ve iltica başvurularının da burada incelenmesi planını anımsattığına dikkat çekilerek, itirazlar yükseliyor.

Koalisyon içinde farklı sesler

Yeşiller Partisi’nin göç uzmanı Julian Pahlke, AB’ye gelen sığınmacıların iltica başvurusunda bulunma hakları bulunduğunu ve bu incelemenin de AB’de yapılması gerektiğini dikkat çekti.

”Sığınmacıları geri çeviremeyiz ve onları üçüncü ülkelere gönderemeyiz” diyen Pahlke, böyle bir önerinin hem Alman hukukuna hem de uluslararası hukuka aykırı olacağı uyarısında bulundu.

Ancak koalisyonun liberal kanadı FDP, iltica başvurularının üçüncü ülkelerde uluslararası hukuka uygun bir şekilde yapılmasının mümkün olabileceğini, bu konuda formüllerin geliştirilebileceğini savunuyor.

Başbakan Scholz konuyu inceleyeceklerini belirtirken, diğer taraftan böyle bir öneriyi muhatap oldukları ülkelerin kabul edip etmeyeceklerinin de zaten belirsiz olduğuna işaret etti.

Scholz, “Sonunda bunu yapabilmeniz, bu işi sizinle yapmak isteyecek birini bulup bulamayacağınıza bağlı ve herkesin bildiği gibi bu o kadar kolay değil. Şu ana kadar Avrupa’da hiç kimse böyle bir mutabakatı hayata geçirmeyi başaramadı” dedi.

Başbakan, kamuoyunda bir çok önerinin tartışıldığına işaret etti, ancak AB hukuku ya da diğer yasal düzenlemelerle uyumlu olmayan önerilerin uygulanmasının da pek mümkün olmayacağını kaydetti.

Göç planında Türkiye vurgusu

Salı sabahı açıklanan kararların dikkat çekici bir diğer maddesini de 2016 yılındaki AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı’na da atıf yapılan bölüm oluşturuyor.

“Menşe ülkelerle göç anlaşmaları” başlığını taşıyan bölümde, en büyük sıkıntının düzensiz göçmenlerin geldikleri ülkelerin kendi vatandaşlarını geri almayı reddetmeleri nedeniyle yaşandığına ancak bu ülkelerle yapılacak yeni göç anlaşmaları ile bu durumun tersine çevrilebileceğine dikkat çekiliyor.

Almanya’nın işgücü ve kalifiye eleman açığı nedeniyle bu ülkelere cazip tekliflerde bulunabileceği belirtiliyor. Bu ülkelerin Almanya’da iltica başvuruları reddedilmiş vatandaşlarını geri almaları durumunda, kendilerine yasal göç imkanları konusunda daha iyi ve cazip fırsatlar sunulabileceği kaydediliyor.

Hindistan ile bu yönde bir anlaşma imzalandığı, düzensiz göçe kaynaklık eden diğer ülkelerle de benzer göç anlaşmalarının imzalanması konusunda üst düzeyde çabaların hızlandırılacağı ifade ediliyor.

Bu bölümde ayrıca Başbakan Scholz ve eyalet başbakanlarının AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı’na büyük önem atfetmeye devam ettikleri vurgulanıyor, hükümetin bunun etkin bir şekilde sürdürülmesini ve uygulanmasını desteklemeye devam edeceği aktarılıyor.

Sosyal destekler sınırlandırılacak

Alman kamuoyunda uzun süredir devam eden bir tartışma da ülkeye gelen sığınmacıların yararlanabildikleri sosyal haklar ve kendilerine yapılan sosyal ödemelerle ilgili.

Özellikle aşırı sağ ve muhafazakar partiler, bu yardımların Almanya’yı düzensiz göçmenler için bir çekim merkezi haline getirdiğini iddia ederek, bunlarda kesintiye gidilmesi çağrısı yapıyordu.

Scholz’un açıkladığı son kararlar, bu yönde adım atılacağını gösteriyor. Bundan sonra sığınma başvurusunda bulunanlara sosyal yardımların sınırlanması, nakit destek yerine ancak temel ihtiyaçlar için kullanılabilecek ödeme kartı uygulamasına geçilmesi planlanıyor.

Ayrıca 2024 yılı itibarıyla federal hükümet bütçesinden her bir sığınmacı için verilecek 7 bin 500 euro destek ile de eyaletlerin üzerindeki mali yük hafifletilmeye çalışılacak.

Hükümetin planındaki diğer önlemler arasında, iltica başvurularının çok daha kısa bir sürede incelenerek karara bağlanması, dijitalleşme ve göç alandaki prosedürlerin hızlandırılması da bulunuyor.

İltica başvuruları reddedilenlerin ise daha hızlı bir şekilde geldikleri ülkelere geri gönderilmesi için gerekli idari ve hukuki adımların da atılacağı belirtiliyor.

‘Hak mahrumiyeti ve tecridin tarihi anı’

Federal hükümetin eyalet yönetimleriyle üzerinde uzlaştıkları düzensiz göçü önleme kararlarına en sert tepki Almanya’nın mültecilere destek veren en büyük sivil toplum örgütü PRO ASYL’den geldi.

Yayımlanan basın açıklamasında Scholz’ün kararları “tarihi an” ifadeleriyle duyurması, “Bu aslında, hak mahrumiyeti ve tecridin tarihi anıdır” sözleriyle eleştirildi. Bu kararlarla halen sığınmacıların karşı karşıya bulunduğu dışlanma, sınır dışı tehdidi ve tecrit politikalarının daha da güçleneceği belirtildi.

Hükümetin iltica işlemlerini AB dışında yürütüp yürütülemeyeceğini inceleme vaadine de sert tepki gösteren PRO ASYL, Scholz hükümetinin böyle bir adım atması durumunda, “AB’deki aşırı sağcı sertlik yanlıların tarafına geçmiş olacağına” dikkat çekti.

Açıklamada, İngiltere’nin Ruanda formülü konusunda Temyiz Mahkemesin’nin kararına atıfta bulunularak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de bu tür işbirliklerinin ciddi insan hakları ihlallerine yol açabileceği konusunda uyarıları bulunduğu kaydedildi.

‘Otokratlar meşrulaştırılıyor’

PRO ASYL, Alman hükümetinin AB-Türkiye Mülteci Mutabakatı’nı geliştirme hedefine de tepki gösterdi.

Son dönemde Almanya’da en çok iltica başvurusunda bulunanlar arasında Türkiye vatandaşlarının bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Bu tür bir işbirliğinin insan haklarına uygun olarak uygulanabileceğini düşünmek tehlikeli bir yanılsamadır. Bu müzakereler otokrat hükümetler ve baskıcı devletlerle yürütülmekte, bunlar Almanya ya da AB ile yapılan anlaşmalarla meşrulaştırılmaktadır” denildi.

Almanya halen AB ülkeleri arasında en çok sığınma başvurusunun yapıldığı ülke konumunda bulunuyor. Son aylarda ülkeye yasa dışı yollarla gelen sığınmacı sayısında da büyük artış görülüyor.

Hükümet, Eylül ayı sonunda iltica başvurularının geçen yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 73 oranında arttığına dikkat çekiyor.

Federal Göçmen ve Mülteci Dairesi’nin (BAMF) paylaştığı son verilere göre Ocak ayından bu yana yapılan sığınma başvurusu 267 bin 384’e ulaştı. BAMF’ın verilerine göre bu yıl 83 bin başvuruyla en çok iltica başvurusunda bulunanlar Suriyeliler oldu. 45 bin başvuru ile Türk vatandaşları ikinci, 43 bin başvuru ile Afgan vatandaşları üçüncü sırada yer alıyor.

Yıl sonuna kadar Almanya’da iltica başvurusunda bulanacakların sayısının 300 bini aşabileceği belirtiliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir